Anasayfa
Yazarlar
Aykut Oğuz POLAT
Yazı Detayı
Bu yazı 286+ kez okundu.
Hürriyet Mefhumu Üzerine Üç Beş Lakırdı
Hürriyet Mefhumu Üzerine Üç Beş Lakırdı
Son günlerde , çeşitli vesilelerle bir kavramın sıkça zikredildiğine şâhit oluyoruz : Hürriyet . Tanzimat'la beraber Türk kamuoyunun gündemine düşen bu mefhum , Meşrutiyet rejimiyle siyasal bir marja dönüştü ve sonrasında uzunca bir süre iktidara namzet hedeflerin en haşin sloganı hâlinde cemiyet hayatımıza intikal ediverdi . Peki , mezkûr sürecin öncesinde "hürriyet" mefhumu hiç mi mübahese edilmiyordu ? Pekâlâ ediliyordu . Fakat gazete , dergi vs. gibi kitle iletişim araçlarının henüz yaygın olmamasından ötürü "kamuoyu" oluşturamıyordu . Gelgelelim zamanla ve dahi bu araçlarla kitleselleşti ve günümüze değin geldi . Şimdilerde "moda tabir" görünümünde .
Bizim bu yazıdaki gayemiz ise bu kavramın ontolojik zeminini sorgulamak ve dahi bu "mefhum"a dair orijinal kanaatler üretebilmektir .
İlk sorumuz şu : Mutlak hürriyet fiilen ve beşeren mümkün müdür ?
Mevzumuzun anlaşılırlığı adına bu soruya bir başka soruyla mukabele etmek gerekiyor : Eğer insan varlık kompozisyonu itibariyle mutlak bir hürriyete haizse hukuk hangi cürretle bu mutlak alanı sınırlandırmaya çalışır ? Farz edelim "hukuk"u kaldırdık . Muhatap olduğumuz şey bir "kaos" olacaktır . Bu kaos dahlinde tüm hürriyet sahaları , birbirine tahakküm etmeye çalışacak ve kendi tabiatını dayatacaktır . Birbirlerinin varlık sahasına tecavüz eden unsurlar , bu vesileyle "mutlak"lık iddiası güdecektir . Ortada bir tenâkuz(çelişki) var . Şayet sen mutlak isen neden varlık alanını genişletme uğraşındasın ? Hatta şunu da sormak lazım : Mutlak hürriyet iddiasında bulunan ferdin kendisi "ebedî" midir ?
Hâsılı ve'l-kelam , hürriyet'in fiilen ebedî vasıflara haiz olamayacağı âşikârdır ve tabiatıyla sosyal kanunlar bir şekilde "hukuk"u zorunlu kılmaktadır . Bu hususta temel mantık prensiplerini kendine ilke edinmiş herkesin hemfikir olacağına kaniyiz .
İkinci soru : Hukuk , hangi standartları kendine referans alarak "hürriyet" kavramını tahdit eder yahut etmelidir ?
Hukukun bir standart ortaya koyabilmesi için yapması gereken ilk şey , insanı izah edebilmesidir. İzah edilemeyen bir insanın tasnif ve kategorize edilmesi de mümkün değildir . Netice itibarıyla bu izahın toplumsal kabullerle uzlaşımı "standart"ı meydana getirir . İşbu zemindeki tüm fikir mektepleri ise kendi "izah"ları temelinde toplumsal kabulleri yâ etkilemeye yâ da inşâ etmeye soyunurak standartlarını sergiler . Doğal olarak farklı izahlara ve neticesi olarak farklı standartlara sahip olan fertlerin hürriyet kavramı üzerinden birbirlerini tenkit etmeleri abestir . Keza işaretlenen temel düstur farklıdır . Görülüyor ki "standart" dediğimiz mesele gâyet de enfüsî/subjektif bir içeriğe sahiptir .
Bizi burada alâkadar eden husus hangi standardın doğru olabileceği ve üzerinde ittifak edilmesi gerektiği ...
Acaba aradığımız şey tüm insanlığın ittifak ettiği bir değer manzumesi mi ? Şayet öyle olsaydı insanoğlunu mekanik bir aynîlikte zikretmek zorunda kalırdık . Böyle bir şey mümkün olabilir mi ? Bilakis subjektivite bunu kaldıramaz , isyan eder .
Zannımca bizim fellik fellik aradığımız şey , sınırlılığı aşan mutlak bir izahta gizli . Eskimez , pörsümez ve daima yeni bir "izah" ... Ve o izaha dayanan özde sabit , görüntüde elastike olabilen bir standart .
Zannımca hürriyet asli kimliğini işte bu zeminde bulabilir . Mutlak'a iltica ettikçe sınırlarını bilecek , sınırlarını bildikçe mutlak'ın kudretine teslim olacak ve kendini mahiyetiyle beraber konumlandıracak .
Hmmm ..!
Yukarıdaki kabullerimiz bize şunu söylüyor : Sınırlı bir şeyi ancak mutlak ve sınırsız konumlandırabilir . Çünkü sınırlı olan her şey mutlak'ın içinde ve mutlak tarafından kapsanmış vaziyette .. O hâlde o da "mutlak"tan ! Kafesinde mutlak'ın türküsünü şakıyor .
Hürriyet özü itibarıyla "mutlak" , parçalar âleminde mahdut(sınırlı) ... Hukuk ise bu mahdut alanın tertip edicisi ve mutlak'ın hükümranlığının ilancısı ..
Aykut Oğuz POLAT
Ekleme
Tarihi: 18 Mayıs 2022 - Çarşamba
Hürriyet Mefhumu Üzerine Üç Beş Lakırdı
Hürriyet Mefhumu Üzerine Üç Beş Lakırdı
Son günlerde , çeşitli vesilelerle bir kavramın sıkça zikredildiğine şâhit oluyoruz : Hürriyet . Tanzimat'la beraber Türk kamuoyunun gündemine düşen bu mefhum , Meşrutiyet rejimiyle siyasal bir marja dönüştü ve sonrasında uzunca bir süre iktidara namzet hedeflerin en haşin sloganı hâlinde cemiyet hayatımıza intikal ediverdi . Peki , mezkûr sürecin öncesinde "hürriyet" mefhumu hiç mi mübahese edilmiyordu ? Pekâlâ ediliyordu . Fakat gazete , dergi vs. gibi kitle iletişim araçlarının henüz yaygın olmamasından ötürü "kamuoyu" oluşturamıyordu . Gelgelelim zamanla ve dahi bu araçlarla kitleselleşti ve günümüze değin geldi . Şimdilerde "moda tabir" görünümünde .
Bizim bu yazıdaki gayemiz ise bu kavramın ontolojik zeminini sorgulamak ve dahi bu "mefhum"a dair orijinal kanaatler üretebilmektir .
İlk sorumuz şu : Mutlak hürriyet fiilen ve beşeren mümkün müdür ?
Mevzumuzun anlaşılırlığı adına bu soruya bir başka soruyla mukabele etmek gerekiyor : Eğer insan varlık kompozisyonu itibariyle mutlak bir hürriyete haizse hukuk hangi cürretle bu mutlak alanı sınırlandırmaya çalışır ? Farz edelim "hukuk"u kaldırdık . Muhatap olduğumuz şey bir "kaos" olacaktır . Bu kaos dahlinde tüm hürriyet sahaları , birbirine tahakküm etmeye çalışacak ve kendi tabiatını dayatacaktır . Birbirlerinin varlık sahasına tecavüz eden unsurlar , bu vesileyle "mutlak"lık iddiası güdecektir . Ortada bir tenâkuz(çelişki) var . Şayet sen mutlak isen neden varlık alanını genişletme uğraşındasın ? Hatta şunu da sormak lazım : Mutlak hürriyet iddiasında bulunan ferdin kendisi "ebedî" midir ?
Hâsılı ve'l-kelam , hürriyet'in fiilen ebedî vasıflara haiz olamayacağı âşikârdır ve tabiatıyla sosyal kanunlar bir şekilde "hukuk"u zorunlu kılmaktadır . Bu hususta temel mantık prensiplerini kendine ilke edinmiş herkesin hemfikir olacağına kaniyiz .
İkinci soru : Hukuk , hangi standartları kendine referans alarak "hürriyet" kavramını tahdit eder yahut etmelidir ?
Hukukun bir standart ortaya koyabilmesi için yapması gereken ilk şey , insanı izah edebilmesidir. İzah edilemeyen bir insanın tasnif ve kategorize edilmesi de mümkün değildir . Netice itibarıyla bu izahın toplumsal kabullerle uzlaşımı "standart"ı meydana getirir . İşbu zemindeki tüm fikir mektepleri ise kendi "izah"ları temelinde toplumsal kabulleri yâ etkilemeye yâ da inşâ etmeye soyunurak standartlarını sergiler . Doğal olarak farklı izahlara ve neticesi olarak farklı standartlara sahip olan fertlerin hürriyet kavramı üzerinden birbirlerini tenkit etmeleri abestir . Keza işaretlenen temel düstur farklıdır . Görülüyor ki "standart" dediğimiz mesele gâyet de enfüsî/subjektif bir içeriğe sahiptir .
Bizi burada alâkadar eden husus hangi standardın doğru olabileceği ve üzerinde ittifak edilmesi gerektiği ...
Acaba aradığımız şey tüm insanlığın ittifak ettiği bir değer manzumesi mi ? Şayet öyle olsaydı insanoğlunu mekanik bir aynîlikte zikretmek zorunda kalırdık . Böyle bir şey mümkün olabilir mi ? Bilakis subjektivite bunu kaldıramaz , isyan eder .
Zannımca bizim fellik fellik aradığımız şey , sınırlılığı aşan mutlak bir izahta gizli . Eskimez , pörsümez ve daima yeni bir "izah" ... Ve o izaha dayanan özde sabit , görüntüde elastike olabilen bir standart .
Zannımca hürriyet asli kimliğini işte bu zeminde bulabilir . Mutlak'a iltica ettikçe sınırlarını bilecek , sınırlarını bildikçe mutlak'ın kudretine teslim olacak ve kendini mahiyetiyle beraber konumlandıracak .
Hmmm ..!
Yukarıdaki kabullerimiz bize şunu söylüyor : Sınırlı bir şeyi ancak mutlak ve sınırsız konumlandırabilir . Çünkü sınırlı olan her şey mutlak'ın içinde ve mutlak tarafından kapsanmış vaziyette .. O hâlde o da "mutlak"tan ! Kafesinde mutlak'ın türküsünü şakıyor .
Hürriyet özü itibarıyla "mutlak" , parçalar âleminde mahdut(sınırlı) ... Hukuk ise bu mahdut alanın tertip edicisi ve mutlak'ın hükümranlığının ilancısı ..
Aykut Oğuz POLAT
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.