yandex
Aykut Oğuz POLAT
Köşe Yazarı
Aykut Oğuz POLAT
 

Ozan Ârif'in Vedası Vesilesiyle

Ozan Ârif'in Vedası Vesilesiyle Dipnot : Bu yazı merhum Ozan Ârif'in vefatından 11 gün sonra 24 Şubat 2019 tarihinde kaleme alınmıştır . Belirli bir yaş ve olgunluğa erişen insanlarda bazı sosyo-psikolojik tepkilerin meydana geldiğine şahit oluyoruz . Bunlardan biri de geçmiş yaşantıya ve o yaşantının aktörlerine öykünmedir . Belki de insanlığın cemiyet halinde teessüs etmeye başladığı yıllardan beri süregelen bir olgu bu . Hayatın zorlu cenderesinde , iş hayatının netameli döngüsünde boğulan ve bununla beraber sosyal hayat aktivasyonunu yitiren insanlar için bir "sığınak" olarak da addedebiliriz . Sosyal yapının sürekli değişen karakteri yeni "ilgi ve zevkleri" doğuruyor ve bunların izdüşümü olan jenerasyonlar da birbirlerinin peşi sıra agoraya çıkıyorlar . Bütün bunları sosyoloji , sosyal-psikolojinin ilmî verileri ışığında tanımlamak mümkün olabilir . Fakat "sosyal hayat aktör"lerinin niteliğinden ziyâde temsil ettikleri değer ve geleneklerin tarihin tozlu raflarına kalkmasının ne anlama geldiğini tanımlamak çok daha farklı bir ilmî disiplinin konusu olmalı . "Âlimin ölümü , âlemin ölümü gibidir . " sözünü vehmettik bir an . Gelgelelim bahsimize . 13 Şubat 2019 târihinde  Ozan Ârif (Şirin) hakkın rahmetine yürüdü . Merhûm şairin siyasi ve ideolojik kimliği bir tarafa , Türk edebiyatının son asrında kaleme aldığı "destan" niteliğinde şiirleri "ozanlık" geleneğimizin yaşayan nağmeleriydi . 1970'lerdeki iç savaş manzarasını tahkiye eden dava konsepti ,1980'lerdeki sürgün ve hüzün dolu temaları , 1990'lardaki diriliş ve hareketin varoluş motivasyonunu tahkim eden şiirleri , 2000'lerdeki keskin siyâsî muhalefet dili "ozanlık" mâzisinin belirgin süreçleri olarak gözümüze çarpıyor . Küçük yaşlarda eline aldığı sazı , şeddeli nağmesi , sert mahreci ile "Ozanlık" mahâretinde kendine has bir üslup geliştiren Ozan Ârif , sadece bağlısı bulunduğu Milliyetçi-Ülkücü harekette değil , toplumun geniş kesimlerinde yankı uyandırmaya muvaffak oldu . Nihâyetinde ecel hükmünü icrâ etti ve "dâr-ı bekâ"ya irtihal etti . Takriben 2012 -13 senelerinden beri "Eski Türkiye" nâmiyle bilinen dönemin "aktör"lerinin göç ettiği gibi ..        Merhûm Ozan Ârif vesilesiyle bahsettiğimiz  ve her biri belirli bir disiplin , anlayış , ekol'e mensup bu "aktör"ler ,cemiyetin farklı katmanlarında boy gösteriyor, zihinlerde farklı "rol model" ler meydana getiriyor , kitlelerin sevk ve idaresine doğrudan yâhud dolaylı sirayet ediyordu . Kezâ bahsimize örnek olması açısından "Neşet Ertaş"  da Türkmen-Abdal geleneğinin önemli bir parçasıydı . Günümüz THM'sinde ise hâlen yeri doldurulamıyor . Müzikalitesi ve mahallî yorumlarının devamcısı olduğunu söyleyenler maalesef geleneğin ruhunu yaşatma hususunda "kısır" kalıyorlar . --- Gelenek / Gelene - ek ... Yâni sürdürülebilir olan ... Sürdürülebilir olmanın en temel şartı gelenin yâni tevârüs edenin ruhî muhtevasını içselleştirebilmek . O'nun yaşanılır kılınması .. --- Bir nesil veda ediyor  fakat yeni gelen neslin istikâmeti kestirilemiyor . Çünkü geçmişle , mâziyle illiyeti nerdeyse kesilmiş durumda . Hâlbuki Türkiye'yi büyük kılan şey "hâfıza"sıdır . Türk , târihin en mahrem çağlarından bu yana sosyal bir varlık olarak yaşamını sürdürüyor . --- Bugünün "eğitim sistemi"ne düşen vazife bir neslin vedâsı karşısında selef / devamcı-takipçi nesillere telkin edeceği "vefâ" hissi ve devamlılık şuuruyla bu sosyal varlığın idâmesi uğrunda kültür koridorları oluşturmak .. Vedâ'dan Vefâ'ya ve ordan Bekâ'ya ... "Ölür ise ten ölür , cânlar ölesi değil." demiş Yunus Emre Hazretleri .. Bu vesîleyle Ozan Ârif'i rahmetle ve minnetle anıyorum . Allahü Teâlâ , taksiratını affetsin . Milletimizin başı sağ olsun .
Ekleme Tarihi: 25 Mayıs 2022 - Çarşamba

Ozan Ârif'in Vedası Vesilesiyle

Ozan Ârif'in Vedası Vesilesiyle Dipnot : Bu yazı merhum Ozan Ârif'in vefatından 11 gün sonra 24 Şubat 2019 tarihinde kaleme alınmıştır . Belirli bir yaş ve olgunluğa erişen insanlarda bazı sosyo-psikolojik tepkilerin meydana geldiğine şahit oluyoruz . Bunlardan biri de geçmiş yaşantıya ve o yaşantının aktörlerine öykünmedir . Belki de insanlığın cemiyet halinde teessüs etmeye başladığı yıllardan beri süregelen bir olgu bu . Hayatın zorlu cenderesinde , iş hayatının netameli döngüsünde boğulan ve bununla beraber sosyal hayat aktivasyonunu yitiren insanlar için bir "sığınak" olarak da addedebiliriz . Sosyal yapının sürekli değişen karakteri yeni "ilgi ve zevkleri" doğuruyor ve bunların izdüşümü olan jenerasyonlar da birbirlerinin peşi sıra agoraya çıkıyorlar . Bütün bunları sosyoloji , sosyal-psikolojinin ilmî verileri ışığında tanımlamak mümkün olabilir . Fakat "sosyal hayat aktör"lerinin niteliğinden ziyâde temsil ettikleri değer ve geleneklerin tarihin tozlu raflarına kalkmasının ne anlama geldiğini tanımlamak çok daha farklı bir ilmî disiplinin konusu olmalı . "Âlimin ölümü , âlemin ölümü gibidir . " sözünü vehmettik bir an . Gelgelelim bahsimize . 13 Şubat 2019 târihinde  Ozan Ârif (Şirin) hakkın rahmetine yürüdü . Merhûm şairin siyasi ve ideolojik kimliği bir tarafa , Türk edebiyatının son asrında kaleme aldığı "destan" niteliğinde şiirleri "ozanlık" geleneğimizin yaşayan nağmeleriydi . 1970'lerdeki iç savaş manzarasını tahkiye eden dava konsepti ,1980'lerdeki sürgün ve hüzün dolu temaları , 1990'lardaki diriliş ve hareketin varoluş motivasyonunu tahkim eden şiirleri , 2000'lerdeki keskin siyâsî muhalefet dili "ozanlık" mâzisinin belirgin süreçleri olarak gözümüze çarpıyor . Küçük yaşlarda eline aldığı sazı , şeddeli nağmesi , sert mahreci ile "Ozanlık" mahâretinde kendine has bir üslup geliştiren Ozan Ârif , sadece bağlısı bulunduğu Milliyetçi-Ülkücü harekette değil , toplumun geniş kesimlerinde yankı uyandırmaya muvaffak oldu . Nihâyetinde ecel hükmünü icrâ etti ve "dâr-ı bekâ"ya irtihal etti . Takriben 2012 -13 senelerinden beri "Eski Türkiye" nâmiyle bilinen dönemin "aktör"lerinin göç ettiği gibi ..        Merhûm Ozan Ârif vesilesiyle bahsettiğimiz  ve her biri belirli bir disiplin , anlayış , ekol'e mensup bu "aktör"ler ,cemiyetin farklı katmanlarında boy gösteriyor, zihinlerde farklı "rol model" ler meydana getiriyor , kitlelerin sevk ve idaresine doğrudan yâhud dolaylı sirayet ediyordu . Kezâ bahsimize örnek olması açısından "Neşet Ertaş"  da Türkmen-Abdal geleneğinin önemli bir parçasıydı . Günümüz THM'sinde ise hâlen yeri doldurulamıyor . Müzikalitesi ve mahallî yorumlarının devamcısı olduğunu söyleyenler maalesef geleneğin ruhunu yaşatma hususunda "kısır" kalıyorlar . --- Gelenek / Gelene - ek ... Yâni sürdürülebilir olan ... Sürdürülebilir olmanın en temel şartı gelenin yâni tevârüs edenin ruhî muhtevasını içselleştirebilmek . O'nun yaşanılır kılınması .. --- Bir nesil veda ediyor  fakat yeni gelen neslin istikâmeti kestirilemiyor . Çünkü geçmişle , mâziyle illiyeti nerdeyse kesilmiş durumda . Hâlbuki Türkiye'yi büyük kılan şey "hâfıza"sıdır . Türk , târihin en mahrem çağlarından bu yana sosyal bir varlık olarak yaşamını sürdürüyor . --- Bugünün "eğitim sistemi"ne düşen vazife bir neslin vedâsı karşısında selef / devamcı-takipçi nesillere telkin edeceği "vefâ" hissi ve devamlılık şuuruyla bu sosyal varlığın idâmesi uğrunda kültür koridorları oluşturmak .. Vedâ'dan Vefâ'ya ve ordan Bekâ'ya ... "Ölür ise ten ölür , cânlar ölesi değil." demiş Yunus Emre Hazretleri .. Bu vesîleyle Ozan Ârif'i rahmetle ve minnetle anıyorum . Allahü Teâlâ , taksiratını affetsin . Milletimizin başı sağ olsun .
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bolbolhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.