Anasayfa
Yazarlar
Aykut Oğuz POLAT
Yazı Detayı
Bu yazı 228+ kez okundu.
Ozan Ârif'in Vedası Vesilesiyle
Ozan Ârif'in Vedası Vesilesiyle
Dipnot : Bu yazı merhum Ozan Ârif'in vefatından 11 gün sonra 24 Şubat 2019 tarihinde kaleme alınmıştır .
Belirli bir yaş ve olgunluğa erişen insanlarda bazı sosyo-psikolojik tepkilerin meydana geldiğine şahit oluyoruz . Bunlardan biri de geçmiş yaşantıya ve o yaşantının aktörlerine öykünmedir . Belki de insanlığın cemiyet halinde teessüs etmeye başladığı yıllardan beri süregelen bir olgu bu . Hayatın zorlu cenderesinde , iş hayatının netameli döngüsünde boğulan ve bununla beraber sosyal hayat aktivasyonunu yitiren insanlar için bir "sığınak" olarak da addedebiliriz .
Sosyal yapının sürekli değişen karakteri yeni "ilgi ve zevkleri" doğuruyor ve bunların izdüşümü olan jenerasyonlar da birbirlerinin peşi sıra agoraya çıkıyorlar . Bütün bunları sosyoloji , sosyal-psikolojinin ilmî verileri ışığında tanımlamak mümkün olabilir . Fakat "sosyal hayat aktör"lerinin niteliğinden ziyâde temsil ettikleri değer ve geleneklerin tarihin tozlu raflarına kalkmasının ne anlama geldiğini tanımlamak çok daha farklı bir ilmî disiplinin konusu olmalı . "Âlimin ölümü , âlemin ölümü gibidir . " sözünü vehmettik bir an .
Gelgelelim bahsimize .
13 Şubat 2019 târihinde Ozan Ârif (Şirin) hakkın rahmetine yürüdü . Merhûm şairin siyasi ve ideolojik kimliği bir tarafa , Türk edebiyatının son asrında kaleme aldığı "destan" niteliğinde şiirleri "ozanlık" geleneğimizin yaşayan nağmeleriydi . 1970'lerdeki iç savaş manzarasını tahkiye eden dava konsepti ,1980'lerdeki sürgün ve hüzün dolu temaları , 1990'lardaki diriliş ve hareketin varoluş motivasyonunu tahkim eden şiirleri , 2000'lerdeki keskin siyâsî muhalefet dili "ozanlık" mâzisinin belirgin süreçleri olarak gözümüze çarpıyor . Küçük yaşlarda eline aldığı sazı , şeddeli nağmesi , sert mahreci ile "Ozanlık" mahâretinde kendine has bir üslup geliştiren Ozan Ârif , sadece bağlısı bulunduğu Milliyetçi-Ülkücü harekette değil , toplumun geniş kesimlerinde yankı uyandırmaya muvaffak oldu . Nihâyetinde ecel hükmünü icrâ etti ve "dâr-ı bekâ"ya irtihal etti . Takriben 2012 -13 senelerinden beri "Eski Türkiye" nâmiyle bilinen dönemin "aktör"lerinin göç ettiği gibi ..
Merhûm Ozan Ârif vesilesiyle bahsettiğimiz ve her biri belirli bir disiplin , anlayış , ekol'e mensup bu "aktör"ler ,cemiyetin farklı katmanlarında boy gösteriyor, zihinlerde farklı "rol model" ler meydana getiriyor , kitlelerin sevk ve idaresine doğrudan yâhud dolaylı sirayet ediyordu . Kezâ bahsimize örnek olması açısından "Neşet Ertaş" da Türkmen-Abdal geleneğinin önemli bir parçasıydı . Günümüz THM'sinde ise hâlen yeri doldurulamıyor . Müzikalitesi ve mahallî yorumlarının devamcısı olduğunu söyleyenler maalesef geleneğin ruhunu yaşatma hususunda "kısır" kalıyorlar .
---
Gelenek / Gelene - ek ... Yâni sürdürülebilir olan ...
Sürdürülebilir olmanın en temel şartı gelenin yâni tevârüs edenin ruhî muhtevasını içselleştirebilmek . O'nun yaşanılır kılınması ..
---
Bir nesil veda ediyor fakat yeni gelen neslin istikâmeti kestirilemiyor . Çünkü geçmişle , mâziyle illiyeti nerdeyse kesilmiş durumda . Hâlbuki Türkiye'yi büyük kılan şey "hâfıza"sıdır . Türk , târihin en mahrem çağlarından bu yana sosyal bir varlık olarak yaşamını sürdürüyor .
---
Bugünün "eğitim sistemi"ne düşen vazife bir neslin vedâsı karşısında selef / devamcı-takipçi nesillere telkin edeceği "vefâ" hissi ve devamlılık şuuruyla bu sosyal varlığın idâmesi uğrunda kültür koridorları oluşturmak ..
Vedâ'dan Vefâ'ya ve ordan Bekâ'ya ...
"Ölür ise ten ölür , cânlar ölesi değil." demiş Yunus Emre Hazretleri ..
Bu vesîleyle Ozan Ârif'i rahmetle ve minnetle anıyorum . Allahü Teâlâ , taksiratını affetsin . Milletimizin başı sağ olsun .
Ekleme
Tarihi: 25 Mayıs 2022 - Çarşamba
Ozan Ârif'in Vedası Vesilesiyle
Ozan Ârif'in Vedası Vesilesiyle
Dipnot : Bu yazı merhum Ozan Ârif'in vefatından 11 gün sonra 24 Şubat 2019 tarihinde kaleme alınmıştır .
Belirli bir yaş ve olgunluğa erişen insanlarda bazı sosyo-psikolojik tepkilerin meydana geldiğine şahit oluyoruz . Bunlardan biri de geçmiş yaşantıya ve o yaşantının aktörlerine öykünmedir . Belki de insanlığın cemiyet halinde teessüs etmeye başladığı yıllardan beri süregelen bir olgu bu . Hayatın zorlu cenderesinde , iş hayatının netameli döngüsünde boğulan ve bununla beraber sosyal hayat aktivasyonunu yitiren insanlar için bir "sığınak" olarak da addedebiliriz .
Sosyal yapının sürekli değişen karakteri yeni "ilgi ve zevkleri" doğuruyor ve bunların izdüşümü olan jenerasyonlar da birbirlerinin peşi sıra agoraya çıkıyorlar . Bütün bunları sosyoloji , sosyal-psikolojinin ilmî verileri ışığında tanımlamak mümkün olabilir . Fakat "sosyal hayat aktör"lerinin niteliğinden ziyâde temsil ettikleri değer ve geleneklerin tarihin tozlu raflarına kalkmasının ne anlama geldiğini tanımlamak çok daha farklı bir ilmî disiplinin konusu olmalı . "Âlimin ölümü , âlemin ölümü gibidir . " sözünü vehmettik bir an .
Gelgelelim bahsimize .
13 Şubat 2019 târihinde Ozan Ârif (Şirin) hakkın rahmetine yürüdü . Merhûm şairin siyasi ve ideolojik kimliği bir tarafa , Türk edebiyatının son asrında kaleme aldığı "destan" niteliğinde şiirleri "ozanlık" geleneğimizin yaşayan nağmeleriydi . 1970'lerdeki iç savaş manzarasını tahkiye eden dava konsepti ,1980'lerdeki sürgün ve hüzün dolu temaları , 1990'lardaki diriliş ve hareketin varoluş motivasyonunu tahkim eden şiirleri , 2000'lerdeki keskin siyâsî muhalefet dili "ozanlık" mâzisinin belirgin süreçleri olarak gözümüze çarpıyor . Küçük yaşlarda eline aldığı sazı , şeddeli nağmesi , sert mahreci ile "Ozanlık" mahâretinde kendine has bir üslup geliştiren Ozan Ârif , sadece bağlısı bulunduğu Milliyetçi-Ülkücü harekette değil , toplumun geniş kesimlerinde yankı uyandırmaya muvaffak oldu . Nihâyetinde ecel hükmünü icrâ etti ve "dâr-ı bekâ"ya irtihal etti . Takriben 2012 -13 senelerinden beri "Eski Türkiye" nâmiyle bilinen dönemin "aktör"lerinin göç ettiği gibi ..
Merhûm Ozan Ârif vesilesiyle bahsettiğimiz ve her biri belirli bir disiplin , anlayış , ekol'e mensup bu "aktör"ler ,cemiyetin farklı katmanlarında boy gösteriyor, zihinlerde farklı "rol model" ler meydana getiriyor , kitlelerin sevk ve idaresine doğrudan yâhud dolaylı sirayet ediyordu . Kezâ bahsimize örnek olması açısından "Neşet Ertaş" da Türkmen-Abdal geleneğinin önemli bir parçasıydı . Günümüz THM'sinde ise hâlen yeri doldurulamıyor . Müzikalitesi ve mahallî yorumlarının devamcısı olduğunu söyleyenler maalesef geleneğin ruhunu yaşatma hususunda "kısır" kalıyorlar .
---
Gelenek / Gelene - ek ... Yâni sürdürülebilir olan ...
Sürdürülebilir olmanın en temel şartı gelenin yâni tevârüs edenin ruhî muhtevasını içselleştirebilmek . O'nun yaşanılır kılınması ..
---
Bir nesil veda ediyor fakat yeni gelen neslin istikâmeti kestirilemiyor . Çünkü geçmişle , mâziyle illiyeti nerdeyse kesilmiş durumda . Hâlbuki Türkiye'yi büyük kılan şey "hâfıza"sıdır . Türk , târihin en mahrem çağlarından bu yana sosyal bir varlık olarak yaşamını sürdürüyor .
---
Bugünün "eğitim sistemi"ne düşen vazife bir neslin vedâsı karşısında selef / devamcı-takipçi nesillere telkin edeceği "vefâ" hissi ve devamlılık şuuruyla bu sosyal varlığın idâmesi uğrunda kültür koridorları oluşturmak ..
Vedâ'dan Vefâ'ya ve ordan Bekâ'ya ...
"Ölür ise ten ölür , cânlar ölesi değil." demiş Yunus Emre Hazretleri ..
Bu vesîleyle Ozan Ârif'i rahmetle ve minnetle anıyorum . Allahü Teâlâ , taksiratını affetsin . Milletimizin başı sağ olsun .
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.