yandex
Nihat Can
Köşe Yazarı
Nihat Can
 

AT NALI GELMİŞTİR

    AT NALI GELMİŞTİR             At, dünya uygarlıkları ve Türkler için çok önem arz etmiş bir hayvandır. Göçebe yaşamı kolaylaştırmak için atı evcilleştiren insanların Asya topraklarındaki topluluklar olduğu bilinmektedir. İlk etapta hizmet etmesi, etinden sütünden faydalanılması, yük çekmesi gibi göçebe yaşamı kolaylaştıran at, daha sonra savaşların en önemli unsuru olarak görülmüştür. Günümüz coğrafyasında terapi olarak çeşitli hastalıklarda kullanılmaktadır.                     Atların ayaklarına daha fazla yük taşıyabilmeleri, daha hızlı koşabilmeleri ve dengelerini daha iyi sağlayabilmeleri için nallar çakılır. Kaygan zeminde bile atlar nal sayesinde zıyıp düşmezler. Çivi belli bir açıdan tırnaklarına çakıldığı için canlarının acıması söz konusu bile değildir. Nal da atlar gibi geçmiş uygarlıklarda çok önem taşıyan bir materyaldir. Tabii sadece bir demir yığını değildir bu nallar. Atların bulunduğu hemen hemen her ülkede at nalının uğur getirdiğine inanılır. Demirin büyücülere  ve şeytanlara karşı kullanılması için tanrı tarafından insanlara gönderildiği düşünülmektedir. Bundan ötürü de nalın kerametli ve şans getirdiği batıl inancı dillerden dile, nesillerden nesillere aktarılmıştır. Bakıldığı zaman bir çok batıl inançlar kiliselerden hortlamıştır. Nalın da kerameti 10.YY.’larda bir kilisenin başpiskoposu din adamı olmadan önce nalbantlık yaparmış. Bir gün şeytan kılık değiştirerek nalbant dükkanına gelmiş piskoposla hasbihal etmeye başlamış. Şeytan nalbanttan at gibi ayaklarına nal takmasını istemiş. Nalbantın işi bu ”Hayhay.” Demiş, “Tabii ki.” Bizim oğlan, şitanı bir güzel duvara bağlamış, başlamış nalları ayağına çakmaya. Anlamış tabii bunun şitan olduğunu “Sen misin nal çaktıran bre deyyus şitan!” diyerek canını acıta acıta çakmış nalları. Şeytan bırakması için af dilemiş, tek şart ile bırakacağını söylemiş nalbant. Bir daha Allah’a inanan  insanların evine girmeyeceğinin sözünü verirse bırakacağını söylemiş. “Peki o insanları nasıl ayırt edeceğim?” demiş. Nalbant derin düşüncelere dalmış beyin fırtınası yapmış kendince. Ulan şimdi işler kesat, eh ufak tefek de din bilgim var hem bugünümü hem geleceğimi kurtaracak bir şey söylemeliyim derken elindeki nalı havaya kaldırmış. Arşimet’in suyun kaldırma kuvvetini bulduğu gibi “Buldum,” demiş “buldum.” Şeytan da “Ne buldun? Ben düşürmüştüm onu.” demiş. “Kapa çeneni zavallı! Şeytanım diye geziyorsun insanları nasıl ayırt edeceğini sormuştun ya, onu buldum. Bu nal ile.” demiş. Bunu kapısının üzerinde gördüğün hiçbir eve girmeyeceksin. Şeytanla bizim başpiskopos mukavele imzalamış. Hem o gününü kurtarmış olur hem de ilerleyen zamanda kilisede din adamı olacaktır.  Bir çok batıl inançlar bakıldığı zaman kiliselerden çıkmıştır. Tıpkı evlilik yüzüğünün yüzük parmağı diye tabir ettiğimiz parmağa takılması gibi ya da pastaya mum dikip üflemekte şans getirdiği inanılmaktadır. Birçok örnek sayabiliriz, zibil gibi.   ATA ATA DERTLERİ HEP İÇİME ATTIM                 Gençlik yıllarımızda bayramı genelde memlekette geçirirdik. Bir bayram arifesi günü arkadaşlarla ve kuzenlerle hoydur hoydur gezmek için dışarı çıktık. O zamanlar işimiz gücümüz mavra matrak dünya umurumuzda değil. Üzüm üzüme baka baka mı bilemem ama hep alaycı tavırlar içindeyiz hepimiz. Hem de nasıl alay, bir albayın komutasındaki üç dört taburdan oluşan askerler gibi mavra teşkilatını kurduk resmen biz de. Deli dolu, hoyrat geçen zamanlar. Hava hafif nem kokulu, akşamın güneşi yeni batmış; ayın ışığı göğe yükselmek için portmantosunu giymeye hazırlanıyor. Bir çocuğun elinde ki frizbiye benziyor öyle güzel çoşkulu bir gün. Velhasıl kelam memlekette Uçak Market diye bakkal var. Önünden geçerken bu bakkal hakkında konuşmaya başladık. Sözde bakkal ama özde hipermarket denilebilecek bir yer, 20-30 m². Küçük olduğuna bakmayın işlevi büyük. İçeriye girdiğinizde aklınıza gelebilecek her şey var diyebiliriz. Atariden tutun da inşaat malzemesine, tuhafiye, gıda, el işlemeleri, el yapımı bıçaklar, kol saatleri, tombak ibrikler, çizmeler, sulama malzemeleri, kevgirler, pilli ışıldaklar, anadut ve dirgenler ve sayamadığımız binlerce çeşit ürün. İçerisi perşembe pazarı mı desem bit pazarı mı desem iğneyi yere atsan düşmez, o kadar karsamba içerisi. İçeriye girdiğinizde hareket etmeniz mümkün değil sabit kalmanız gerekiyor. Zeminden tavana kadar dolu. Kavanozda böbrek hariç istediğiniz her şeyi bulabilirsiniz. Etrafı biraz deşeleseniz bir yerler de süpersonik füze kalıntısına bile rastlayabilirsiniz. Neyse biz de bu durumu bildiğimiz için “ Şu var mı, bu var mı?” derken “At nalı var mı ki?” diye konuşmaya başladık. İçimizden bir yağız delikanlı “Soralım.” dedi ve içeriye girdi “At nalı var mı?” diye sordu. Geldi, “Yokmuş.” dedi. Hayrete düştük, şaşırdık. Tabii munzur çocuklar olunca dedik ki “Onar dakika aralığıyla gidip sırayla soralım.” Başladık at nalı var mı diye sırayla içeriye girmeye. Tabii hepimiz “Hayır.” cevabını aldıktan sonra vatan kurtaracağımız, nihavent tınısıyla divan edebiyatından kasideler üzerinde konuşacağımız  mekana doğru adımlamaya devam ettik. Oturduğumuz mekanda vakit geçirdikten sonra eve dönüş yolunda o bakkalın  önünden geçerken ne görelim? Cama koskocaman haykıran puntolarla “AT NALI GELMİŞTİR” yazısını gördük. Önce bir duraksadık birbirimize baktık ve ciğerlerimiz parçalanacak gibi kahkaha attık. Gençlik işte belki de bu davranışı yapmamamız gerekirdi. Hikayenin başında at nalının şans getirdiğinden bahsetmiştik. Maalesef o bakkal bir süre sonra kapandı. Demek oraya at nalı şans getirmemiş, aksine uğursuzluk getirmiş yılların bakkalı kapanmıştı. Şans dediğimiz olay sadece Sayısal Loto da olduğunu da görmüş olduk. Bu hikayeye şahit olan, o at nalını o bakkala getirten güzel kalpli, fikri pak, vicdanı pak insanlara selam olsun. Bu insanların protezi yoktur. Vesselam..    
Ekleme Tarihi: 11 Mayıs 2022 - Çarşamba

AT NALI GELMİŞTİR

 

 

AT NALI GELMİŞTİR

            At, dünya uygarlıkları ve Türkler için çok önem arz etmiş bir hayvandır. Göçebe yaşamı kolaylaştırmak için atı evcilleştiren insanların Asya topraklarındaki topluluklar olduğu bilinmektedir. İlk etapta hizmet etmesi, etinden sütünden faydalanılması, yük çekmesi gibi göçebe yaşamı kolaylaştıran at, daha sonra savaşların en önemli unsuru olarak görülmüştür. Günümüz coğrafyasında terapi olarak çeşitli hastalıklarda kullanılmaktadır.

                    Atların ayaklarına daha fazla yük taşıyabilmeleri, daha hızlı koşabilmeleri ve dengelerini daha iyi sağlayabilmeleri için nallar çakılır. Kaygan zeminde bile atlar nal sayesinde zıyıp düşmezler. Çivi belli bir açıdan tırnaklarına çakıldığı için canlarının acıması söz konusu bile değildir. Nal da atlar gibi geçmiş uygarlıklarda çok önem taşıyan bir materyaldir. Tabii sadece bir demir yığını değildir bu nallar. Atların bulunduğu hemen hemen her ülkede at nalının uğur getirdiğine inanılır. Demirin büyücülere  ve şeytanlara karşı kullanılması için tanrı tarafından insanlara gönderildiği düşünülmektedir. Bundan ötürü de nalın kerametli ve şans getirdiği batıl inancı dillerden dile, nesillerden nesillere aktarılmıştır. Bakıldığı zaman bir çok batıl inançlar kiliselerden hortlamıştır. Nalın da kerameti 10.YY.’larda bir kilisenin başpiskoposu din adamı olmadan önce nalbantlık yaparmış. Bir gün şeytan kılık değiştirerek nalbant dükkanına gelmiş piskoposla hasbihal etmeye başlamış. Şeytan nalbanttan at gibi ayaklarına nal takmasını istemiş. Nalbantın işi bu ”Hayhay.” Demiş, “Tabii ki.” Bizim oğlan, şitanı bir güzel duvara bağlamış, başlamış nalları ayağına çakmaya. Anlamış tabii bunun şitan olduğunu “Sen misin nal çaktıran bre deyyus şitan!” diyerek canını acıta acıta çakmış nalları. Şeytan bırakması için af dilemiş, tek şart ile bırakacağını söylemiş nalbant. Bir daha Allah’a inanan  insanların evine girmeyeceğinin sözünü verirse bırakacağını söylemiş. “Peki o insanları nasıl ayırt edeceğim?” demiş. Nalbant derin düşüncelere dalmış beyin fırtınası yapmış kendince. Ulan şimdi işler kesat, eh ufak tefek de din bilgim var hem bugünümü hem geleceğimi kurtaracak bir şey söylemeliyim derken elindeki nalı havaya kaldırmış. Arşimet’in suyun kaldırma kuvvetini bulduğu gibi “Buldum,” demiş “buldum.” Şeytan da “Ne buldun? Ben düşürmüştüm onu.” demiş. “Kapa çeneni zavallı! Şeytanım diye geziyorsun insanları nasıl ayırt edeceğini sormuştun ya, onu buldum. Bu nal ile.” demiş. Bunu kapısının üzerinde gördüğün hiçbir eve girmeyeceksin. Şeytanla bizim başpiskopos mukavele imzalamış. Hem o gününü kurtarmış olur hem de ilerleyen zamanda kilisede din adamı olacaktır.  Bir çok batıl inançlar bakıldığı zaman kiliselerden çıkmıştır. Tıpkı evlilik yüzüğünün yüzük parmağı diye tabir ettiğimiz parmağa takılması gibi ya da pastaya mum dikip üflemekte şans getirdiği inanılmaktadır. Birçok örnek sayabiliriz, zibil gibi.

 

ATA ATA DERTLERİ HEP İÇİME ATTIM

                Gençlik yıllarımızda bayramı genelde memlekette geçirirdik. Bir bayram arifesi günü arkadaşlarla ve kuzenlerle hoydur hoydur gezmek için dışarı çıktık. O zamanlar işimiz gücümüz mavra matrak dünya umurumuzda değil. Üzüm üzüme baka baka mı bilemem ama hep alaycı tavırlar içindeyiz hepimiz. Hem de nasıl alay, bir albayın komutasındaki üç dört taburdan oluşan askerler gibi mavra teşkilatını kurduk resmen biz de. Deli dolu, hoyrat geçen zamanlar. Hava hafif nem kokulu, akşamın güneşi yeni batmış; ayın ışığı göğe yükselmek için portmantosunu giymeye hazırlanıyor. Bir çocuğun elinde ki frizbiye benziyor öyle güzel çoşkulu bir gün. Velhasıl kelam memlekette Uçak Market diye bakkal var. Önünden geçerken bu bakkal hakkında konuşmaya başladık. Sözde bakkal ama özde hipermarket denilebilecek bir yer, 20-30 m². Küçük olduğuna bakmayın işlevi büyük. İçeriye girdiğinizde aklınıza gelebilecek her şey var diyebiliriz. Atariden tutun da inşaat malzemesine, tuhafiye, gıda, el işlemeleri, el yapımı bıçaklar, kol saatleri, tombak ibrikler, çizmeler, sulama malzemeleri, kevgirler, pilli ışıldaklar, anadut ve dirgenler ve sayamadığımız binlerce çeşit ürün. İçerisi perşembe pazarı mı desem bit pazarı mı desem iğneyi yere atsan düşmez, o kadar karsamba içerisi. İçeriye girdiğinizde hareket etmeniz mümkün değil sabit kalmanız gerekiyor. Zeminden tavana kadar dolu. Kavanozda böbrek hariç istediğiniz her şeyi bulabilirsiniz. Etrafı biraz deşeleseniz bir yerler de süpersonik füze kalıntısına bile rastlayabilirsiniz. Neyse biz de bu durumu bildiğimiz için “ Şu var mı, bu var mı?” derken “At nalı var mı ki?” diye konuşmaya başladık. İçimizden bir yağız delikanlı “Soralım.” dedi ve içeriye girdi “At nalı var mı?” diye sordu. Geldi, “Yokmuş.” dedi. Hayrete düştük, şaşırdık. Tabii munzur çocuklar olunca dedik ki “Onar dakika aralığıyla gidip sırayla soralım.” Başladık at nalı var mı diye sırayla içeriye girmeye. Tabii hepimiz “Hayır.” cevabını aldıktan sonra vatan kurtaracağımız, nihavent tınısıyla divan edebiyatından kasideler üzerinde konuşacağımız  mekana doğru adımlamaya devam ettik. Oturduğumuz mekanda vakit geçirdikten sonra eve dönüş yolunda o bakkalın  önünden geçerken ne görelim? Cama koskocaman haykıran puntolarla “AT NALI GELMİŞTİR” yazısını gördük. Önce bir duraksadık birbirimize baktık ve ciğerlerimiz parçalanacak gibi kahkaha attık. Gençlik işte belki de bu davranışı yapmamamız gerekirdi. Hikayenin başında at nalının şans getirdiğinden bahsetmiştik. Maalesef o bakkal bir süre sonra kapandı. Demek oraya at nalı şans getirmemiş, aksine uğursuzluk getirmiş yılların bakkalı kapanmıştı. Şans dediğimiz olay sadece Sayısal Loto da olduğunu da görmüş olduk. Bu hikayeye şahit olan, o at nalını o bakkala getirten güzel kalpli, fikri pak, vicdanı pak insanlara selam olsun. Bu insanların protezi yoktur. Vesselam..

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bolbolhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Murat K.
(11.05.2022 09:42 - #72245)
Nihat Bey yine su gibi akıcı bir yazı olmuş. Keyifle okudum elinize, dilinize sağlık.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bolbolhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.