Kültür nedir? Kültür denince akla kültür mantarı gelmemektedir. Genelde tanımı kitaplarda şöyle geçer: “Toplumların, nesilden nesile aktardıkları gelenek-görenek, örf ve adetleri, düşünce ve inanç sistemleridir. Maniler, ninniler, türküler, destanlar, savlar gibi miraslarımızı örnek olarak sunabiliriz.” İzafiyeti terk eden minvalde kültür hakkında kalıplara sığdırılmış ve uzlaşılmış ortak bir tanım da yoktur. Sözcük Latin dilinde kullanılıp Almanca’ya “kultur” olarak geçmiş ve günümüz toplumunda yerini almıştır. Aslında Neolitik Çağ ile birlikte bu sürecin başladığına tarih sayfalarında şahit oluyoruz. Kültür ile birlikte kültürlenme, kültürleşme, kültürel yayılma sanki bir belediye otobüsü gibi duraklarda durarak yolcu almış bir sonraki durakta yolcu indirmiştir. Tabii otobüsün içerisine aldığı yolcular, içeride kültür rüzgarlarından nasibini alarak bir farklı yolcuyu etkilemiştir. Teyzeler kazak giyen genç kızdan model çıkartmış, amcalar bışgı gibi gençlerle muhabbet başlatıp: “Yaşın benzemesin hay guzum! Aynı İrecep Emmi gibisin bakale.” diye tanıdığı birisine benzetmesine ne demeli? Kültürün mısmıl yanı bence. Aslında Konya ağzı yapmam da kültürün ta kendisidir. Ceddimiz gelenek-göreneklerini geçmişten bu vakte kadar taşımışlar, taşıdıkları bu kültürel unsurun inci tanesi de dilleridir. Bütün dillerde olduğu gibi Türkçemiz de alışveriş içerisinde olmuş. Her bölgenin farklı dil, lehçe, ağız farklılıkları da olmuştur. Bu durum Vehbi Koç’un zenginliği gibi dilimizin zenginliğinden gelmektedir.
Kültür yukarıda yazılan her şeydir. Doğum yapan her şeyin dişi olduğu gibi. Tabii her şey dediysek kültür ile sosyalleşmeyi, sosyalleşme ile yozlaşmayı, yozlaşma ile teslimiyeti karıştırmayalım. Geldi değil mi sizin de şarapnel kokusu burunlarınıza? K9 köpeği gibi şöyle etrafınıza bir bakın koklamaya başlayın. Şuradan hepimiz adımlasak bir yemek kokusu almaz mıyız? Etraf tüketici toplum için tasarlanmış aşevleriyle dolu. Hatta ışıklarda beliren mobil aşevini gördünüz değil mi? Sokağın sonundaki düğün yemeğine ne demeli? Evet, bunlar da kültürün sürecini birer birer işleyip kültürleşmeyi oluşturmaktadır. Bu sentezle farklı toplumların farklı kültürleri farklı bir ivme kazanmıştır. Yeme içmeden bahsediyoruz, dışarı çıkıp herhangi bir lokantada kahvaltı yapmak veyahut samimiyetsiz yapay güllerle süslenmiş masada akşam yemeği yemek kültür değildir. Bu amaçtır. Zaman mefhumundan ötürü olabilir, iş için olabilir, evde her gün çılbır yemekten bıkkınlık gelmiş olabilir. Bundan ötürü kültürel davranıştan değil sosyalizasyondan bahsedebiliriz. Dışarıda yemek yememek kültürsüzlük değil bir amaçtır. Kültürsüzlük diye bir şey de olamaz, kültürler arası fark olur. Çünkü kültür doğumla başlar, yaşayarak devam eder ya da yozlaşır. Sokakta, ellerde kahve bardaklarıyla dolaşmak da kültürün birer parçası olamaz. Ya araçtır ya da amaçtır. Tıpkı simgelenen kıyafet, aksesuarlar gibi. Kafana fötr şapka geçirince aydın olmuyorsun, büstiyer giyince Avrupalı olmadığın gibi.
Yerlere çöp atsın, trafikte çevreye saygısı olmasın, çok kitap okusun ama insanlığa da lanet okusun. Hayvanı el üstünde tutsun, müzik son ses sadece kendisini düşünsün; etrafındaki insanlar umrunda olmasın. Hastası mı var sağı mı var?Vatandan, milletten haberi olmasın ama milli bayramlarda sağa sola bayrak assın, vatanperver olsun ve desin ki: “Ben dışarıda kahvaltımı da yapıyor yemeğimi de yiyorum çok kültürlü insanım.” Sakın çatalı sola bıçağı sağa koymayı unutma! Maazallah! Kültürsüz insan olursun. Bilimden uzak, yaşadığı toplumun değerlerini, kültürlerini, tarihini merak eetmeye; sorgulamayan, aslının nereden geldiğini bilmeyen, müziğin dımtıstan ibaret olduğunu benimseyen, yabancı dili olmayan ama yabancı şarkı dinlemeden yapamayan ama İsrail’i de kınamadan edemeyen, kahvaltısında taze sıkılmış portakal suyunu yudumlamadan güne başlayamayan insana söyleyeceklerim ancak küllük bulaşık olarak gelir.