Son bir haftada yaşanan olaylar, bu toprakların ciğerleri olan ormanlarımızın yanışını değil, aynı zamanda hepimizin içine işleyen derin bir acıyı, kayıp ve belirsizliği ortaya koyuyor. Yanan ormanlar, tükenen hayatlar ve sessizce yükselen soru işaretleri — hepsi, ciğerimiz yanarken, aslında aslında ruhumuzun da sevgiyle, umutla nefes almakta zorlandığını gösteriyor.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın açıkladığı rakamlar, bir yanda “kontrol altına alınan yangınlar” derken, diğer yanda içimizi parçalayan gerçekleri gizlemiyor. 624 orman yangını, bunların 621’inin kontrol altında olduğu iddiası, gerçekten yeterince tatmin edici mi? Ya geriye kalanlar? Bu süreçte izlenen politika ve alınan önlemler, doğrudan ya da dolaylı olarak, bu yangınların kökeninde saklı mı? Ya bu yangınlar, tamamen rastgele olaylar mı yoksa, karanlık mahfillerce bilinçli sabotaj mı?
İşin can alıcı noktası şu: Bu kadar büyük ve karmaşık bir felaketin, sadece iklim koşullarına, rüzgara ve sıcaklığa bağlanması, gerçeklerin üzerini örtme çabası değil mi? Gözlerimizin önünde, ormanlar yanarken, bizlere sürekli “doğal” açıklamalar sunuluyor. Ama sırlar, yakılan ağaçların ardında, yanmış hayatların sonsuzluğunda gizli değil mi? Bir tarafta devletin yüksek güvenlikli faaliyetleri, diğer yanda ise toplumun suskun bırakıldığı, hatta manipüle edildiği gerçekler.
İşte burada, bu soruların cevaplarını bulmak, yalnızca araştırmacıların değil, ülkenin kaderini belirleyecek olanların görevi olmalı. Çünkü bu yangınlar, doğanın değil, bazen insanlık tarihinin en karanlık yüzlerinin ürünüdür. Gelişen teknolojiler, istihbarat kaynakları ve uzman görüşleriyle bu gizemin perde arkası kaldırılmalı. Belki de birkaç kabahatli ismin hareketi, bizleri yangınların ardında saklı olan büyük oyuna götürecektir.
İzmirliler, Çeşmeliler, Ödemişliler, ve ülke genelinde yanıp kül olan ormanlarımız, sadece “doğal afetler” değil; bir sistem krizinin, bir bilinç kaybının ve hatta, bir sabotajın sonucu olabilir mi? Bu konuda şüpheyle yaklaşmak, milletimizin görevi. Bu nedenle, derinlemesine ve tarafsız bir araştırma, er geç, kaçınılmazdır.
Ciğerlerimiz yanarken, ruhlarımızın da sağlıklı nefes alabilmesi için, gerçekleri öğrenmek ve sorumluları ortaya çıkarmak en büyük görevimizdir. Yoksa, yarınımızı göremediğimiz bir gölge altında, sadece kaybetmekle kalmayıp, bizler de kendi içimizde kaybolacağız.
