İnsanlar hemen her şeye öfkelenebiliyor; Birinin yolda yavaş gitmesinden, elektriklerin gitmesine, doğum gününün hatırlanmamasından, Filistin’de olan bitene hiç kimsenin ses çıkarmamasına kadar, basitten ciddiye, hemen her şeye.
Bazen masum bir yüze vurulan tokat sonrası ısırılan parmaktaki acı. Bazen ise yere çalıp arkasından baka kaldığımız bir vazo. Hepsi , öfke iklimin ıslatan yağmurlarından bir damla.
Fanatizm ile de çok sıkı bağlantılı olan öfke , çatışma içerisinde ve sosyal ilişkilerde en yaygın ve en yoğun görünen bir duygu. Kontrol edildiğinde çok büyük bir güç, şimşek te kontrol edilebilseydi büyük bir güçtür oysa.
Tarih boyunca öfkenin yol açtığı acıları yığsak ortaya, eminiz ki bu yığın, Himalayalar’dan daha yüksek ve okyanuslardan daha büyük olacaktır.
Felsefi gelenekler öfkeyi geçici bir delilik olarak niteliyor. O ortaya çıktığında akıl yani insan doğası sürgüne gönderilir. Bu yüzden ki, o varken konuşanlar, pişman olacağı en güzel konuşmayı yapanlardır. Rüzgar gibidir, bir süre sonra diner ama bir çok dal kırılmıştır bile.
Sözlerin efendisi ‘’Öfke şeytandandır. Şeytan ise ateşten yaratılmıştır... ‘’Güçlü kişi, güreşte gücünü gösteren değil, öfke anında kendine hakim olandır.’’ buyurmuştur.
Öfkeli insan özgür değildir, acımak gerekir ona, çünkü öfkenin kölesi olmuştur. Onun elinde, kırılmayı bekleyen bir oyuncağa dönüşmüştür.
Dost görünümlü çaresizliktir öfke. Öyle bir haldir ki , hiçbir rekabeti kabul etmeyen, tek efendi olmayı isteyen bir duygu yumruğudur. ‘’.. insanı her ne kadar güçlü, yüce gibi gösterse de bu sadece şişkinliktir. Zira temeli sağlam olmayan hiçbir şey uzun süre ayakta kalamayacaktır. Öfkenin verdiği deli gücü de elbette yok olmaya mahkumdur.
Peki öfke doğal olmasa bile, cesaret için gerekli midir? Yani bir savaşta askerin düşmanları cesurca öldürmesi için öfkeye ihtiyacı yok mudur? Seneca şiddetle karşı çıkar buna. Aristoteles ve Platon’un cesaret için kontrol edilebilir bir öfkeye ihtiyaç olduğu görüşlerini reddeder. Çünkü ona göre erdem kendini idame ettirdiği için bir zaafın yardımına ihtiyaç duymaz.
İnsan der Seneca, öfkelenmeden cesur, arzuya kapılmadan üretken olamıyorsa, korkmadan susamıyorsa, yani ancak kendindeki fenalıklarla güvende olabiliyorsa varsın sarsılsın ve dalgalarda savrulsun. Erdemleri kusurlara bağlamak ne kadar da utanç vericidir.’’ (1)
Genelde karşılanmamış ihtiyaçları öfkeye neden olur. Sıklıkla ikincil bir duygu olarak görülse de, ökenin altında yatan birincil duygular sevilmeme, önemsenmeme, değersizlik, hayal kırıklığı ve suçluluktur.
Sürekli bir öfke haline sahip olanlar, genelde çok gergin ve mutsuz olurlar. İçlerinde her an patlamaya hazır bir volkan vardır. Bu öfke doğru şekilde deşarj edilmediğinde insanın yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Şadi Şirazi’nin dediği gibi ‘’Öfkenin ateşi önce sahibini yakar, sonra kıvılcımı düşmana ya varır ya varmaz.’
İçimizdeki dinmeyen ve dönmeyen kronik öfkeler , buharı alınmayan düdüklü tencere gibidir. Dikkat edilmediğinde her an patlayarak büyük zararlar verebilir. Öfkeyle kalkanın, her daim zararla oturacağı aşikardır. Atalar ne güzel söylemiş ‘’Öfke gelir göz kızarır, öfke geçer yüz kızarır"
Bir davranış şekli değildir öfke. Doğru şekilde ifade edildiğinde aynı sevinmek, üzülmek, kıskanmak, acı çekmek gibi oldukça doğal bir duygudur. Hayatı besleyen hep sımsıcak halde duran bir damardır. Önemli olan bu damarın kanını dışarı sızdırmadan hayata devam edebilmektir.
Öfkenin hâkimiyetindeki cesaret ancak şiddet doğurur. Öfke yüzünden kardeşler birbirine sırını döner, dostlar birbirine düşman kesilir. Sınırlar çekilir, dumanı içeri tüten ateşler yakılır.
“Öfke kendi deliliğini haklı çıkarmak için ne tür oyunlar oynar!” der Seneca. İnsanlar öfkesini haklı çıkarmak için hep bir “ama” bulur; “ama böyle dedi, ama bunu yaptı, ama o haksızdı vb.”
Oysa ki kaybetme korkusu taşımayan insanların öfkesi olmaz, planları olur. Bu hakikat alnımızda yazılı bir levhadır. Bunu görüp okuyabilenlere selam olsun !
1. www.aktiffelsefeadana.org