Hayat, desinler ile demesinler arasında mekik dokuyarak geçiyor. Kendine rağmen ötekilerinin tercihi ve onayı baş tacı ediliyor her adımda. Amaçların ve araçların birbirine karıştığı bu hemgamede kazanan da meçhul kaybeden de .
Desinler ve demesinler arasında bir hayatı yaşamanın zorunlu olduğu yanılgısı, insanın özünü bozan bir hastalıktır. Bu tür bir hayat , kimliksiz, kişiliksiz ve bukalemun ruhlu bireylerin yetiştiği bir coğrafyadır. Bu coğrafyalarda , etraf”ın arzuları doğrultusunda ip’te oynamaya gönül vermiş şaklabanlar yetişir bolca . ‘’Ne derler acaba diye kahrolası bir put vardır’’ der İsmet Özel.
Reklamlar , moda dünyası ve gayri insani görenekler de, insanların desinler- demesinler damarını kullanmaya dönük bir hezeyandır. Kendi gerçekliğini örten ‘’ desinler diye ‘’ yaşamak evrensel bir kuşatılmışlık halidir. Faturası ağırdır ve yankısı yıllarca sürer.
Özsaygısı yitik bireyler, özsaygıyı yeniden kazanmak için yine etrafındakilerin beklentileriyle desinler-demesinler çizgisinde özsaygısını kazanmaya çalışır. Bu kısır bir döngü içerisinde yıllarca debelenir durur, uyumsuz demesinler diye .
Küçükken ‘’üstünü kirletme ki temiz çocuk desinler’’ diye başlar çoğu süreç . ‘’Sınıfta sessiz dur ki , uslu çocuk desinler ‘’diye devam eder. Ödevler yüzünden odasına kapatılarak eve gelen misafire hoş geldin demeyi öğretmezler, tembel demesinler diye. Ardından gecesini gündüzüne katarak bitirdiği test kitapları çocukların boyunu aşar, başarısız demesinler diye !
Sınavları kazanınca da bitmez düşlere atılan çimdikler. Mutluluğu cepte garanti görerek, istemedikleri bölümler yazdırılır , çok para kazanırsın diye.
Ömür geçmektedir ve gözü kapalı imzalar atılır ‘’Evde kalmış demesinler ‘’ diye. En pahalı organizasyonla düğünler yapılır ‘’ amma da şaşalı düğün yaptı ‘’ desinler diye. İcralar kapıyı aşındırsa da en pahalı eşyalarla donatılır ev ‘’ zevkli insanlarmış ‘’ desinler diye. Krediler iflahını kesse de en güzel arabalara binilir ‘’ kaliteli yaşıyor ‘’ desinler diye.
Aynı kişiler sevilir, aynı kişilerden nefret edilir ‘’ uyumsuz ‘’ demesinler diye. Aynı kitap okunur, aynı müzik dinlenir ‘’ düzen bozulmasın ‘’ diye
Erkek sert ve buyurgan görünür ‘’kılıbık ‘’ demesinler diye. Kadın şekilden şekle girer ‘’güzel’’ desinler diye. Huzursuzluğu şiddetle birlikte zirveye çıkan çiftler, yıllarca birbirine katlanır, ‘’ dul ‘’ demesinler diye. İçi kan ağlasa da güler ‘’ zayıf ‘’ demesinler diye.
Konuşmasında yerel dili kullanmaktan kaçınarak anlamını kendisinin dahi bilmediği ağdalı kelimeler söyler ‘’kültürlü’’ desinler diye. Büyüklerinin yanında çocuğunu sevmez, saygısızlık (!) olmasın diye. Ömür , Sezen Aksu’nun şarkısındaki gibi geçer; Yaşıyoruz desinler diye, bizi çok sevsinler diye…
Desinler diye yapılanlar , yapıp kurtulayım türünden eylemlerdir. Sadakasını sosyal medyada ifşa ederek vermek, fukaraya verdi bir kuru ekmeğin on farklı fotoğrafını çekmek , ismi görünsün , duyulsun diye şaşalı hayr hizmeti yapmak . Hepsi “iyi insan” desinler diye yapılan sahteciliklerdir.
Kendi rengini ortaya koyarken tedirgin olmak, reddedilmekten korkmak, küçük düşme kaygısı, sevilmeme endişesi, insanların kendinden uzaklaşacağı düşüncesi ve niceleri. Bunlar ve ‘desinler' diye yapılan, ya da 'demesinler' diye kaçınılan her şey insanı kendinden daha da uzaklaştırır. Nihayetinde boynundaki ipin yarı çapı nispetinde kendi olur anca.
Bu hâl, aklın , yüreğin ve inancın gösterdiği yolda değil , başkalarının diktiği okları takip eden çizgide yürümektir. Kendi hayatının yönetmeni olmaktan ziyade, figüranı olmayı tercih etmektir.
İnsan tüm imkânları ile her seferinde etrafındakilere cici görünmeye çalışsa da, herkes mutlaka bir şeyler diyecektir. Bu nedenle el alem ne der kaygısından kaçıp , başkalarının beğeni istasyonu olmamak gerekir. İnsanoğlu bunu yaptığı ölçüde kendi olacak, gayrısından kaçındığı ölçüde özgür ve özgün kalacaktır.
Elimizde yaşanacak bir ‘’joker hayat’’ daha yok. Bu yüzden öyle bir hayat yaşayın ki, ardınızdan ‘’ iyi bilirdik ‘’ desinler !