Dost kimdi kardeş kimdi yar kimdi / tüm unutsam dedim unutsam / Onları unutmam ölümümdü” diyor Son isimli şiirinde Gülten Akın. Elbette unutulmaz, zira iki insandan arasındaki kuvvetli bir bağdır o . Zamanın acımasızca araya girmesiyle ne zedelenir, ne kopar. Yılların paslandıramadığı en çelik yanımızdır o.
Kalbimize misafir ettiklerimiz ile kalbine misafir olduklarımızın toplamıdır dostluk. İçimizde yankılanarak çoğalır. Hiyeraşinin geçersiz olduğu, rütbe ve makamların etkisizleştiği bir coğrafyadır o. Bu coğrafyada dostsuz kalmak ne büyük yoksulluktur.
‘’İnsana dost olmak, fikre dost olmak, coğrafyaya dost olmak, tarihe dost olmak, kendi vücûduna dost olmak, komşuya dost olmak, gibi kademe kademe, ama entegre bir bütün içinde bütün dostluklar söylenmeye mecbûrdur. Bütün dostluklar söylenmelidir’’ der merhum Fethi Gemuhluoğlu.
Ötekinin beriye alınmasıdır dostluk. Birisi için sağlam liman olmanın diğer adıdır. Diğerinin aynası olmaktır. Sadece kokusuyla değil, dikeni ile de gül olmaktır. Eksiklerini, hatalarını, zaaflarını yüksünüp çekinmeden ona gösterebilmektir.
Şartsız, zamansız, etiketsiz ve kalıpsız bir şahitliği vardır dostların. Tıpkı Bernard Shaw’ın dediği gibi: "Benim en iyi dostum terzimdir. Çünkü ne zaman beni görse derhal o andaki ölçülerimi alır. Oysa bütün öteki tanıdıklarım benim hala eskisi gibi olduğumu düşünürler."
Arkamızı döndüğümüzde zehrini kusmayan, incitemediğimiz ve incinemeyeceğimiz dostlarımız olmalı. Çıkıp gittiğimizde çekip gelen olmalı. Yanında en illegâl düşüncelerimizi rahatça seslendirebildiğimiz olmalı . Böylesini bulduk mu demeden kendimize sormak gerekir ; Kaçımız böyle dost olabildik ki ?
Yokluğunun sızısını çeken bilir ki , sırtımızı sıvazlayan eliyle bir merhemdir dost. Yalnızlığımızın katilidir. Sezmekte ve susmakta ustadır. Yaralarımızı çekinmeden gösterebileceğimiz şifacımızdır o. Sırtımızın tam ortasına saplanmş bıçağı hissettirmeden çıkaran kişidir.
Bir kıssa anlatılır. Aşk ve dostluk bir gün yolda karşılaşır ve aşk dostluğu küçümseyici bir tavır ile sorar ‘’ Ben senden daha candan ve daha yakınım, sen niye varsın ki bu dünyada ? Dost tevazu ile cevap verir ‘’ Sen gittikten sonra ardında bıraktığın gözyaşları için ‘’
Dost, eskiyen, düşüp devrilen, yırtılıp eskiyen ve eksilen şeylerin üzerinde yükselen, ışıktan bir sütundur. İnsanın gövdesinden fazla olduğunun ispatıdır. Kirlenen yeryüzünün bulanık sularındaki, serin bir tesellidir. Dostun yanına giden yol, hiçbir zaman uzun gelmez. Verdikçe alır, küçüldükçe büyür ve ağladıkça mutlu oluruz onunla.
Halil Cibran ne güzel söyler ‘’ Dost sizin sevgi ektiğiniz, vefa biçtiğiniz tarladır. O sizin sofranız, ocak başınızdır. Çünkü siz ona aç gelir ve huzura kavuşmak için başvurursunuz. Vakit öldürmek için aranan dost bir hiçtir. Dostu yaşanmaya değer saatler için seç..’’
Zamanı yenen, mesafeleri azaltan, içimizdeki yangınları ve buz tutan köşeleri gören, yoldaş olan, sırdaş olan , hayatın anlamlı bir hediyesidir dost. Bulunması zor olduğu için kolayca kaybedilmemesi gerekendir. Kahve gibi az olsa da, damaktaki tadı asla unutulmaz.
Tesadüfen karşımıza çıkmaz . Duygu ve erdemle onu biz inşa ederiz. Samimiyetimizle şekil verir ve vefasızlığımızla yok ederiz. Harcımıza fedakârlık ve güveni de kattığımızda dostluk kapımızı çalıverir.
Dostun kimisi gıda gibidir. Onu her gün ararız. Kimisi ilaç gibidir, gerektiğinde ararız. Kimisi ise hastalık gibidir, o bizi arar bulur. Kimisi ayaklarımızı soktuğumuz bir göldür. Kimisi ise ruhumuzu boydan boya yıkayan bir nehir.
Zorlukla imtihan olmamış bir dostluk kemale eremez. Merhametini zayıflık, yaklaşmanı itaat ve uzaklaşmanı ihanet olarak görenle de dostluk olmaz.
Kimler dosttur ? sorusunu Albert Camus şöyle cevaplandırmış : “Önümden gitme seni izleyemeyebilirim. Arkamdan da gelme yol gösteremeyebilirim. Yanımda yürü ve yalnızca dostum kal.”
Kimi dostluklar kişisel çıkar karşısında hemen rengini belli eder. Bunlarınki, yanyana mışıl mışıl uyuyan iki köpeğin arasına atılan kemikle , bir anda bozulan dostluğa benzer. ‘’Dostlarımı hiçbir zaman satmadım çünkü hepsi beş para etmez çıktılar.’’ diyen Necip Fazıl Kısakürek , bu yaraya parmak basar.
Gerçek dost, hataları bahane ederek dostluğu bitiren değil, dostluğun hatrına hataları bitirendir. Sahte dostluklar ise yapma çiçektir. Kuruyan ağaç gibi yeşermesi de zordur . Bu tür dostluklar kağıttan gemi gibidir. Eninde sonunda batar. Sahte dostluklar, fatihi yanlış fetihlerdir.
Evet bir de sanal dostluklar var. Elimizi omzuna koyamadığımız, soğuk ekranlardan bakakaldığımız . Özensizlik ve güvensizlikten dolayı bir tuş darbesiyle yıkılıveren dostluklar. Açma kapama düğmesine ve şifrelere mahkum dostluklar. Üstelik buralarda dost kaybetmek diye bir şey yok. Kimim gerçek dost olduğunu fark etmek var.
Kadın ve erkeğin bilgi alışverişi , toplumsal aktivite vb konularda inşa edilen dostlukları elbet olabilir. Bu alanda beynin ve kalbin dengesini yitirme riskinin olduğuna dikkat etmek gerekir. Nefis her an detone olup ritmi bozabilir. Cinsiyetsiz bir dostluğun idame ettirmek için , seyir halindeki dostlukta hız limitlerine uymak ve duyguların balansını ayarlamak şarttır.
Mevlana, “Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır” demiş. Her insanın kendine özgü eksik tarafları olabilir ve her insan zaman zaman hata işleyebilir. Önemli olan durumun farkına vararak telafi etme gayretinde olmak art niyet taşımamaktır.
Dostluğun dili evrenseldir. Hayır hayrı çağırır, dostluk dostluğu. Bu dili kullanarak iki dünyalı, ayağa adım, dile söz ve yaraya merhem olan dostluklar inşa etmek elzemdir. Gerisi Aşık Veysel’in dediği gibi ‘’ Dost dost diye nice nicesine sarıldım. Benim sadık yârim kara topraktır.’’