Konya Kitap Günleri’nde imza sırasında bir okuyucumun sorusu, aslında hepimizin hayatının bir döneminde sessizce sorduğu o evrensel soruydu: “Hayatta hiç ‘Neden ben?’ diye sordunuz mu?”
O an, hiç tereddüt etmeden verdiğim cevabım, inancımızın ve yaşam felsefemin bir özeti gibiydi: “Her insanın bu hayata gönderiliş bir amacı vardır. Rabb’in biz engelli bireyleri bu hayata gönderme amacı, insandaki ülfet perdesini kaldırmak ve şükrü artırmaktır.”
Nedenlerden Arınma Yolculuğu
Elbette, itiraf etmeliyim ki çocukken zihnim “nedenlerle” dolu soru kalıplarından oluşuyordu. Ancak insanın kendini keşfetme yolculuğuna çıktıkça, farkındalığını artırdıkça ve yüzleşilmesi gereken dönüm noktalarından geçtikçe o keskin soru kalıpları giderek azalıyor.
Ben şuna çok inanıyorum: Hepimizin farklı farklı kabiliyetleri var. Önemli olan nokta, yüreklerdeki engeli kaldırıp içimizdeki o muazzam potansiyeli ortaya çıkarma adımları atmaktır. Zaten toplum dediğimiz kavram, bütün bu farklılıkların ortak bir paydada bizi birleştirmesi, birbirimize ayna tutması değil midir? Bu farklılıklar, hayatın lezzetini ve bereketini artıran yegâne unsurlardır.
Hele ki Müslüman bir toplumda yaşıyorsak, fıtrata ve kadere teslim olmak en birincil vazifelerimizden biri hâline gelir. Ancak bu teslimiyet, pasif bir bekleyiş değildir. Bu teslimiyet, kaderin gayrete âşık olduğu bilinciyle, cüzi iradenin varlığını haddi aşmadan, tam ve kâmil bir şuurla hayata tatbik etmektir. Bizim imtihanımız, elimizden geleni yaptıktan sonra neticeyi Allah’a bırakmaktır. "Neden ben?" yerine, "Bununla ne yapabilirim?" sorusuna odaklanmaktır. Sözlerimi noktalarken, Allah’ın izniyle ruhuma şifa olan, Bediüzzaman Said Nursi’nin Hastalıklar Risalesi’ndeki o hikmetli kısmı hatırlatmak isterim. Bu kısım, her zorluğun ardındaki rahmeti görmemize vesile olur:
BİRİNCİ DEVÂ
Ey biçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır. Çünkü ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi olur. Hem rahat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor. Hastalık, senin o sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan vermiyor, tutuyor, uzun ediyor, tâ meyveleri verdikten sonra bırakıp gitsin. İşte, ömrün hastalıkla uzun olmasına işareten bu darbımesel dillerde destandır ki, “Musibet zamanı çok uzundur; safâ zamanı pek kısa oluyor.”
Hiç şüphesiz, bütün güzellikler Allah’a aittir. Engelleri kaldırıp kalbimizdeki şükür perdesini aralamak duasıyla...
