yandex
Süleyman Mutlu
Köşe Yazarı
Süleyman Mutlu
 

Ellerimde jiletler kapında sırılsıklam

Bir nostalji edebiyatıdır aldı başını gidiyor. Büyük uşak fark etmeden herkes ‘falan yıllar bombaydı yaa’ diye ağır propagandaları ile birbirlerini darlayıp duruyorlar. Biraz yaşça büyükler ‘80’ler başkaydı, yılan gibiydi, şıkır şıkır senelerdi, hey yavrum hey’ Daha küçükler ‘90’lar süperdi, Özallı yıllar, fikir hürriyeti, vay efenim meybuz, atari ve leblebi tozu’ edebiyatı ile bizleri öğürtmeye devam ediyorlar. Bazen o hâle geliyoruz ki ‘ay kusazayim, fenaliklar geldi ayol’ diye bağırıp mekânı terk etme ve bir otostop yolculuğu ile Tibet’e kaçma fikirlerine zoru zoruna karşı geliyoruz. 80’ler - 90’lar kafeleri, dizileri, o vakit giyene varoş gözüyle bakılan bir çok elbisenin şimdi deli gibi moda olması, izleyende ve dinleyende yâ Rabbi ne güzel senelermiş, bir zaman makinası olsa da o senelere derhal rücu eylesek dedirten hatıralar ve bu minvalde bir sürü laklak…  Üstüne bir de zikredilen senelerin müziklerinin hit olup dağa taşa İstiklal Marşı gibi dinletilmesi meselesi var. Nereye gidersen onlar, dum dıdı dum tıs, dum dıdı dum tıs, giiiiiir kanıma, hani bekarlık sultanlık derdin’ öte yana geçer geçmez vıtıtı tıtı dum tak vıtıtı tıtı dum tak oynatmaya az kaldı doktorum where are’ gibi dişe dile değmez bir sürü manasız kelime silsilesi… Ellerimde jiletler, kolunda bilezikler, görürsen bir gün şaşırmaa…   O yılları seneleri özleyenler ve bu edebiyatla en yakınımızdaki pencereyi açtırıp bileğimizi kolonya ile ovduran bu adamlar acaba bu sembollerle, methiyelerle fark etmeden şuur altlarında kendi çocukluk günlerini mi özlüyorlar? Bana biraz öyleymiş gibi geliyor. Mükellefiyet yok, dert yok, tasa yok, al salçalı ekmeğini akşama kadar sokak sokak it taşla, tekerlek sür, abi ne dinen, ne örfen, ne kanunen ehliyetin yok, ister erik çal, ister bakkaldan nemli açık gofretten… Öte tarafta o yılların politik ve ekonomik olarak en kara yıllar olması zerre kadar umurunda değil, sana ne yahu yüzde beş bin repo faizleri, banka ve şirketlerin seri bir şekilde batışı, suikastlar ve bir dizi iç karartıcı hadiseler… Berlin Duvarı yıkılmış, o ne ola ki, bahçe duvarına mı benziyor? SSCB zaten soğan sarımsak ciğer bağırsak demek, nasıl çökmüş ki? Körfez savaşı nerenin körfezinde, Saddam denilen adam niye devamlı belinden kılıç çekiyor ve etrafındakiler ‘birruh biddeem, neftik ya Saddam’ diye bağırıyorlar? Kuzey komşumuzdan bavul ticareti nasıl oluyor, bavul mu satıyor bu adamlar? Turgut Özal öldü mü, ıssız acun kaldı mı? Bunlar kafada bir resim olarak duruyor fakat seni zerre kadar alakadar etmiyor, yormuyor, düşündürmüyor, dertlendirmiyor. Bu ne kadar konforlu bir hayattır Ulu Allah’ım, ömür denilen hat, keşke devamlı böyle olsaydı…   Netice olarak, bu satırların yazarı da dahil, o yılların şarkılarını, yaşayışını özlemiyorsun, yoksa çalgı her yerde çalgı, hayat aynı hayat, hep aynı tıngırtı… Sen o insan evladısın ki, çocukluğumu özledim diye bağıra bağıra ağlayamadığın için bu kadar sembol ve edebiyata müracaat ediyorsun, etme. Gerekirse bu hasreti anlatacağın kişinin, ellerinde jiletler, kapısında sırılsıklam görün, görün ki biz de rahatlayalım sen de rahatla. Leblebi tozunu sen methetmekten, biz bu methiyeyi dinlemekten kurtulalım… Beni böyle çaresiz, beni böyle derbeder, beni böyle ortalarda bırakma…
Ekleme Tarihi: 27 Mart 2023 - Pazartesi

Ellerimde jiletler kapında sırılsıklam

Bir nostalji edebiyatıdır aldı başını gidiyor. Büyük uşak fark etmeden herkes ‘falan yıllar bombaydı yaa’ diye ağır propagandaları ile birbirlerini darlayıp duruyorlar. Biraz yaşça büyükler ‘80’ler başkaydı, yılan gibiydi, şıkır şıkır senelerdi, hey yavrum hey’ Daha küçükler ‘90’lar süperdi, Özallı yıllar, fikir hürriyeti, vay efenim meybuz, atari ve leblebi tozu’ edebiyatı ile bizleri öğürtmeye devam ediyorlar. Bazen o hâle geliyoruz ki ‘ay kusazayim, fenaliklar geldi ayol’ diye bağırıp mekânı terk etme ve bir otostop yolculuğu ile Tibet’e kaçma fikirlerine zoru zoruna karşı geliyoruz. 80’ler - 90’lar kafeleri, dizileri, o vakit giyene varoş gözüyle bakılan bir çok elbisenin şimdi deli gibi moda olması, izleyende ve dinleyende yâ Rabbi ne güzel senelermiş, bir zaman makinası olsa da o senelere derhal rücu eylesek dedirten hatıralar ve bu minvalde bir sürü laklak…  Üstüne bir de zikredilen senelerin müziklerinin hit olup dağa taşa İstiklal Marşı gibi dinletilmesi meselesi var. Nereye gidersen onlar, dum dıdı dum tıs, dum dıdı dum tıs, giiiiiir kanıma, hani bekarlık sultanlık derdin’ öte yana geçer geçmez vıtıtı tıtı dum tak vıtıtı tıtı dum tak oynatmaya az kaldı doktorum where are’ gibi dişe dile değmez bir sürü manasız kelime silsilesi… Ellerimde jiletler, kolunda bilezikler, görürsen bir gün şaşırmaa…

 

O yılları seneleri özleyenler ve bu edebiyatla en yakınımızdaki pencereyi açtırıp bileğimizi kolonya ile ovduran bu adamlar acaba bu sembollerle, methiyelerle fark etmeden şuur altlarında kendi çocukluk günlerini mi özlüyorlar? Bana biraz öyleymiş gibi geliyor. Mükellefiyet yok, dert yok, tasa yok, al salçalı ekmeğini akşama kadar sokak sokak it taşla, tekerlek sür, abi ne dinen, ne örfen, ne kanunen ehliyetin yok, ister erik çal, ister bakkaldan nemli açık gofretten… Öte tarafta o yılların politik ve ekonomik olarak en kara yıllar olması zerre kadar umurunda değil, sana ne yahu yüzde beş bin repo faizleri, banka ve şirketlerin seri bir şekilde batışı, suikastlar ve bir dizi iç karartıcı hadiseler… Berlin Duvarı yıkılmış, o ne ola ki, bahçe duvarına mı benziyor? SSCB zaten soğan sarımsak ciğer bağırsak demek, nasıl çökmüş ki? Körfez savaşı nerenin körfezinde, Saddam denilen adam niye devamlı belinden kılıç çekiyor ve etrafındakiler ‘birruh biddeem, neftik ya Saddam’ diye bağırıyorlar? Kuzey komşumuzdan bavul ticareti nasıl oluyor, bavul mu satıyor bu adamlar? Turgut Özal öldü mü, ıssız acun kaldı mı? Bunlar kafada bir resim olarak duruyor fakat seni zerre kadar alakadar etmiyor, yormuyor, düşündürmüyor, dertlendirmiyor. Bu ne kadar konforlu bir hayattır Ulu Allah’ım, ömür denilen hat, keşke devamlı böyle olsaydı…

 

Netice olarak, bu satırların yazarı da dahil, o yılların şarkılarını, yaşayışını özlemiyorsun, yoksa çalgı her yerde çalgı, hayat aynı hayat, hep aynı tıngırtı… Sen o insan evladısın ki, çocukluğumu özledim diye bağıra bağıra ağlayamadığın için bu kadar sembol ve edebiyata müracaat ediyorsun, etme. Gerekirse bu hasreti anlatacağın kişinin, ellerinde jiletler, kapısında sırılsıklam görün, görün ki biz de rahatlayalım sen de rahatla. Leblebi tozunu sen methetmekten, biz bu methiyeyi dinlemekten kurtulalım… Beni böyle çaresiz, beni böyle derbeder, beni böyle ortalarda bırakma…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bolbolhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Ellerimde çiçekler
(27.03.2023 20:04 - #72310)
Bir harikasın hocam
Süleyman Efenim teşekkürler.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bolbolhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.